Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Artık hiçbir cümleyi
tamamlayacak gücüm yok. Belki utanç, belki yılgınlık bütün kelimelerimi alıp
götürüyor. Böyle zamanlarda hayat, saçları kökünden kazınmış müntehir bir
travestinin bileklerinden sızan sırnsıcak kandır, kimsenin el süremediği. Şimdi
ucuz bir otel odasının küçücük tuvaletine sıkışmış bir hayatın eşiğinde
duruyorum ve sana söyleyecek hiçbir şeyim kalmadı.
Nisan saldırıyor üzerime sevgilim. Nisan çalıyor bütün
sözcüklerimi. Yüzünde parlayan güneş bir anda kaçıp, yaşlar boşalıyor
gözlerinden. Ben nisan şaşkınlığında yitiriyorum öykünün geri kalan kısmını.
Nasıl bitiyordu? – İyiler nereye gittiler?
Kadınlar ve çocuklar nasıl kurtulacaklar?
Bir yağmur böylesine nasıl savurabilir bir insanı? Yağmur
değil sevgilim, gözlerinden aktığımdan bu yana darmadağın üstüm başım.
Saçlarında biriken kelebek kanatlarını talan ettiklerinden bu yana utanç
kemiriyor kalbimi. Saçlarını işgal ettiklerinde kaçtığım sokaklarda düşürdüm
şahdamarımı.
Şimdi yaşamak, ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen bir genç kızın
saklamaya çalıştığı yüzüdür.
Şimdi yaşamak, bebeğini terkeden bir kadının göğüslerinden
akan hüzündür.
Nisan yığılıyor üzerime sevgilim.
Ansızın yağan bir yağmurun, avuçlarından düşen ölü kuşları
topluyorum, sokak aralarında. Hiç bu kadar kimsesiz olmamıştım. Hiç bu kadar
sensizlik akmamıştı damarlarımda. Böylesi bir yoksulluğa düşüşüm ilk kez.
Buralardan git istersen nisan yüzlü sevgilim. İstersen
buralardan git. Sana söyleyebilecek hiçbir şeyim kalmadı. Kaçamak sözlerle
gizliyorum utancımı. Kimsesizliğimi kalabalık cümlelerde saklıyorum. Saçlarını
işgal ettiklerinden beri yürümüyorum bu sokakları. Ölü savaşçıların
cesaretinden merhamet dileniyorum. İstersen git ve cesur bir kalbin ovalarında
yürü. Cesur bir kalbin sabah rüzgarında saçların dağılsın.
Sana gözlerimde izi kalan son hayallerini vereceğim.
Sana parmak uçlarımda kalan son duamı vereceğim.
Sana kirpiklerimde takılı son bakışlarını vereceğim.
İstersen artık git ve ben bir nisan gecesinin
acımasızlığında, asla baştan sona söyleyemediğim bir dağ türküsünün sözlerine
bırakayım kendimi. Sokaklara düşmüş kadınların heveslerinde yakayım kalbimi.
Nisan yüzlü sevgilim.
Ben bir çay bardağına sığınıyorum şimdilerde. Kahvede oturan
yaşlı adamın filtresiz sigarasından yükselen dumana sığınıyorum. Caddenin
kenarında bekleşen amelelerin, dirsekleri aşınmış berbat renkli ceketlerine
mesela. Böylesi küçük, böylesi gözden uzak şeylere sığınıyorum anlayacağın.
Savrulan hayatların, kimselerin görmediği küçük ayrıntılarına. Gösterişsiz
yaşam öykülerinin korunaklı yalnızlığına bırakıyorum kendimi,
Konuşmak yaralarımı acıtıyor. Konuşmak bir ip gibi boynuma
dolanıyor. Dilim dolanıyor bu sıralar. Sana söyleyebilecek bir şeyim kalmadı.
Aylardan nisan.
Dışarıda deli gibi bir yağmur, hazırlıksız yakalıyor
herkesi.
Beklenmedik bir rüzgar sürüklüyor ne varsa önünde.
Ben bir rüzgarda sürükleniyorum.
Konuşmak yoruyor.
Dışarıda yağmur var ve gitmek için iyi bir gün.
Yağmur var ve herşeyi gizlemek için İyi bir gün.
Nisan üzerime yığılıyor sevgilim.
Ben…
Veda etmeye çalışıyorum…
Hepsi bu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder